LAİKLİĞE SAHİP ÇIKMAKTAN VAZGEÇMEYECEĞİZ

 

BASINA VE KAMUOYUNA

LAİKLİĞE SAHİP ÇIKMAKTAN VAZGEÇMEYECEĞİZ

              Bilindiği üzere her geçen gün Cumhuriyet’in kazanımları elimizden kayıp gitmektedir. Bunun son örneği, laiklik ilkesini törpüleyen, diyanet işleri başkanının elinde kılıç ile Ayasofya’da namaz kıldırması olmuştur. Bu namazın dayanağı; Danıştay'ın 10. Dairesinin, 1934'te çıkarılan bir kararname ile Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesi kararını iptal etmesidir. Böylece Ayasofya yeniden cami niteliğine geri dönmüş ve 24 Temmuz günü çağrılı protokol, DİB’in imamlığında içeride, bir takım garip kılıklı adamlar da dışarıda,  gösterişli bir namaz kılınmıştır.  

       Namazdan birkaç gün önce; Danıştayın verdiği karara ilişkin bir televizyon kanalına konuşan Cumhurbaşkanı; Ayasofya'yı müzeye çeviren Cumhuriyet kadrolarını dolaylı olarak ihanetle suçlamıştı.  Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise camiye dönüştürülen Ayasofya'da kılınan ilk cuma namazında, bir tarafında elinde tuttuğu kılıç, diğer tarafında asılı Osmanlı sancağıyla 1934'teki yöneticilere yönelik olarak "Bizim inancımızda vakıf malı kutsaldır, dokunan yanar. Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar." diyerek ortaçağ karanlığındaki lanetlemelere benzer ya da bazı terör örgütlü liderlerinin tarzıyla açıkça beddua ve hakaret etmiştir. 

            Lozan Barış Anlaşmasının yıldönümüne denk gelen bu Cuma namazında ironik olarak anımsanması gereken en önemli olgu, 97 yıldır maddelerine bağlı kalınan ve ülkemizde barışı tesis etmiş olsa da, boğazlar üzerindeki yetkilerin kısıtlı olduğu bir anlaşma olmasıdır. 1936 yılında "Boğazlar" üzerinde tam kontrole sahip olabilmemiz ancak Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” anlayışıyla pek çok iş gerçekleştirmesi sonucunda olabilmiştir. Dünya mirası Ayasofya'nın insanlığın hizmetine sunulması da Atatürk’ün girişimi ile gerçekleşmiştir. Bu aynı zamanda dünya barışına bir katkıdır. Türkiye Cumhuriyetini kuran kadro çevresindeki ülkelerle yaptığı anlaşmalarla Türkiye Cumhuriyeti'ni bir barış adası durumuna getirmiştir.  Yönetenlerin “barış” ilkesini göz ardı etmeleri, örneklerini yaşadığımız gibi ülkemizi içinden çıkılmaz sorunlarla karşı karşıya getirmektedir.   

               Ayasofya’da kılınan gösterişli "cuma namazı" sonrası, Ayasofya’nın İslamiyetten önce inşa edildiğini bilmeyen ve yöneticilerin laiklik dışı konuşmalarından cesaret bulan gericiler “Atatürk'ün mezarından kemiklerinin çıkarılıp atılmasını” istemekte, dergi kapaklarına çekinmeden "Hilafet şimdi değilse ne zaman? Sen değilsen kim?" yazabilmektedir.  Demokratik, laik hukuk devleti karşıtları, laik hukuka ve diğer Cumhuriyet değerlerine pervasızca karşı çıkabilmekte, “Ayasofya'nın yeniden cami niteliğine dönmesi yetmez, içinde bir mektep ve medrese de açılmalı” demektedirler. 

                 Diyanet İşleri Başkanlığı "İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek" amacıyla kurulmuştur. Diyanet İşleri Başkanı'nın Mustafa Kemal Atatürk'e ve Cumhuriyeti kuranlara hakaret etmek haddi değildir. Tüm basına yaptığı bir açıklamayla değil de özel bir röportajla yaptığı özür mahiyetli açıklamasında yine laikliği hiçe sayan, Danıştaya dava açan dernekle aynı cümleleri etmesi ilgi çeken, son yıllardaki pek çok eylemiyle toplumu bölen bu kişi derhal istifa etmeli ya da görevden alınmalıdır.

             Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği olarak, daha önce kerelerce söylediğimiz şeyi yineliyoruz: Laiklikten vazgeçmeyeceğiz, vazgeçirmeye çalışanlara direneceğiz. 

YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLÜLER DERNEĞİ

Kısaca YKKED

“Bizler, Cumhuriyetimizin en önemli eğitim projesi olan Köy Enstitüsü çıkışlılarının, kurucularının, çalışanlarının yakınları olarak yan yana gelip.