Köy Enstitüleri 81 Yaşında...

 

Köy Enstitüleri 81 Yaşında...

 

17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluşunun 81. yıldönümünü bütün dünyayı saran salgın felaketi; ülkemizi neredeyse yaşanmaz kılan demokrasisiz, özgürlüksüz, adaletsiz bir ortamda; sınırların kapatıldığı, ekonomilerin batma noktasına geldiği, yaşamımızın tehdit altında olduğu koşullarda karşılıyoruz. 

Ülkemizde gericiliğin saldırıları ve yıkımı sonucu her gün temel hak ve özgürlüklerimizden ve insani değerlerimizden bir parçanın eksilmesi hepimizi, kaçınılmaz olarak Cumhuriyet devrimini daha derinden incelemeye ve anlamaya itiyor. Cumhuriyet eğitim devrimi deyince de aklımıza gelen en önemli tarihsel miras Köy Enstitüleridir…

Köy Enstitülerinin temeli, Mustafa Kemal Atatürk’ün öneri ve öncülüğünde, Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın girişimi, devrim eğitimcisi İsmail Hakkı Tonguç'un kuram ve uygulamasıyla; 1936'da Eğitmen Kursları ve 1937’de Köy Öğretmen Okullarının kurulmasıyla atıldı… Hasan-Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde de 17 Nisan 1940 tarihli Köy Enstitüleri Yasasıyla bütünsel bir ulusal programa dönüştü.

Köy Enstitülerinin yaratıcısı, kuramcısı ve uygulamacısı, devrim eğitimcisi İsmail Hakkı Tonguç; “Köy Enstitüleri vatanı cennetleştirmek amacı güden kurumlardı. Onların kuruluşuna emeğini katanlar, bunun için vicdan huzuru içindedir.” diyordu.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel “...Türk vatanının dağlarında, bayırlarında ve kırlarında, hatta en ücra yerlerinde kendi kendine açıp solan çiçek bırakmayacağız" diye seslenirken, İsmail Hakkı Tonguç “İnsanoğlunun kazanacağı en büyük zafer, korkuyu yenmesiyle elde edilecek zaferdir...” diyordu.

Korku; yoksulluktu, o eski karanlık-köleci çağlardı, cehaletti, gelecek endişesiyle özgürlüğünü yitirmekti, baskıcı toprak ağalarıydı, ırkçı ve çıkarcı politikacılardı...

 

Canlandırılacak Köy

 

Halkın özü ulusal kurtuluş için kanını döken, canını veren köylüydü. Doğanın, inancın, cehaletin tutsağı köylülere hak ettiği değeri vermek, eğitimde, tarımda, sağlıkta da Cumhuriyet devrimine kavuşturmak gerekiyordu.

İsmail Hakkı Tonguç “Ülke ve ulusu kitaplardan okumakla öğrenmeyen, köye gidecek, köyde kalacak“ yeni bir öğretmen tipi yaratacak, enstitü olarak adlandıracağı bir okulla bunu başarmayı düşünüyordu...

Mustafa Kemal Atatürk: “Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı, ya da bir uygarlık zevkinden çok, gerçek yaşamda başarıya ulaşmayı sağlayan, uygulanabilen, kullanılabilir bir aygıt haline getirmektir.” diyerek eğitimde tutulacak ana halkayı belirlemişti.

Hasan-Âli Yücel bu okulu açık ve seçik tanımlamıştı: “…Köy Enstitüleri ilkesi, bu pratik ilke tamamıyla bizimdir. Taklit değildir. Türkçe buluştur. Benzersizdir. Çünkü millet sevgisi gibi bir kaynaktan ilhamını almıştır. Pedagoji kitapları yazmaz, klasik pedagoji bilmez. Bilmezler, çünkü bir eğitim kuramı değil, ulusal bir kalkınmanın temel ilkesidir ve onun gerçekleşmesi, hayata geçmesi atılımıdır.”.

Köy Enstitüleri, Türkiye’nin tek ve büyük ütopyasıydı! Bu ütopyanın yaşamın içinde nasıl gerçeğe dönüştüğünü Beşikdüzü Köy Enstitüsü Kurucu Müdürü Hürrem ARMAN, şöyle dile getiriyordu:

“Dünya ulusları birbirleriyle savaşırken, biz bu kurumlarla Türkiye’de, doğa ile bilinçsizliklerle bir savaşa girişiyorduk. Bu, o günün pek çok yöneticisinin ve aydınının anlayamadığı bir savaştı. En gerçek, en mutlu savaştı. Savaş araçlarımız, kazmalar, kürekler, murçlar, madırgalar, balık ağları, motorlar, hızar makinalarıydı. Savaş erlerimiz, buna benzer bir ortamdan gelmiş olan eğitmen adaylarımız, öğrencilerimiz ve öğretmenlerimizdi. Bunlar, yoksulluklar içinde yaşayıp tutunmuş ve gerektiği zaman toplumu bütün badirelerden hayatları pahasına kurtarmış olanların çocukları, torunlarıydılar.”

“Enstitülerde yurt sevgisi, millet sevgisi, insan sevgisi ve bütün toplumsal değerler, nutuklarla, havada kalan sözlerle değil, iş başararak, yurdun bütün varlıklarını, güzelliklerini görerek, bunları değerlendirerek, eserler yaratarak ve topluma sürekli faydalar sağlayarak veriliyordu.”

 

Köy Enstitüleri kız-erkek karma eğitim yapıyordu. Beş yıllıktı ve yatılıydı.

 

• Öğrenciler yaz aylarında ancak nöbetleşe izinle köyüne gidebiliyordu. 

• Dönüşlerinde köylerini inceledikleri bir dosyayı vermeleri gerekiyordu.

• Köy Enstitüleri her yönü ile çevrenin ve bölgenin eğitim, kültür merkeziydi.

• Analar, babalar, yakın köylüler istedikleri an enstitüye gelir, çalışmaları görür, ağırlanırdı.

 

Köy Enstitülerinde eğitim, öğretim iş içindeydi…

 

Her enstitü öğrencilerin, öğretmenlerin, usta öğreticilerin alın teri ve emek gücüyle devlete yük olmadan kendisi üreten, kendisi tüketen örnek kurumlar oldu.

 

Köy Enstitüleri imece okullarıydı...

 

Yeterli binaları olan enstitülerin öğrencileri başka enstitülere ekip halinde yardıma giderdi. Binaları temelden çatıya tamamlardı.

 

Köy Enstitüleri öğrenci, öğretmen ve çalışanının yönetime katıldığı demokrasi okullarıydı...

 

Sabahın erken saatlerinde uyanan kızlı ve erkekli öğrenciler bir gün beden eğitimi, ertesi gün ulusal oyunlarla güne başlardı.

Enstitülerin başka bir özelliği de öğrencilerin kendi kendini yönetmesiydi.

Cumartesi günleri öğleden sonra tüm okul toplanır ve yaşanan haftayı tüm boyutlarıyla değerlendirirdi.

Okulun haftalık işleyişi tam bir demokratik özgürlükle incelenir, konuşulur, olumlu, olumsuz yönleri üzerinde durulur. Düzeltme çareleri aranırdı.

 

Köy Enstitüleri sevgiyle çalışmak ve üretmek demekti…

 

• Her yıl 46 hafta çalışılırdı.

• Yarısı kültür derslerine, dörtte biri tarım, dörtte biri teknik sanat ve yazı çalışmalarına ayrılırdı.

• Kültür dersleri, her sınıfta 22 saat,

• Ziraat dersleri, her sınıfta 11 saat,

• Teknik-iş dersleri, her sınıfta 11 saatti.

• Konular ezberlemeden öğrenilirdi. ...ve her öğrencinin bir müzik aleti çalması, halk oyunlarına katılması zorunluydu.

• Sınıfta kalma ve cezalandırma yoktu. 

• Öğrenci boş yere harcanmazdı.

• Yetersiz öğrenci için kurs açılır, kimi öğrenci borçlu olarak bir üst sınıfa geçirilirdi.

• Öğretmen olmak istemeyenler üç yıldan sonra sağlık memurluğu ya da tarımda, sanatta geliştirilirdi.

• Kızlar ebelik, dikiş-nakış-dokuma dallarında usta öğretici olarak yetiştirilirdi.

• Yetenekli ve çok başarılı olanlar enstitü yönetim kurulu kararı ve sınavla Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsüne gönderilirdi.

Eğitim tarihimizde ilk pozitif ayrımcı sistemdi…

 

• Köy Enstitüleri tutumluluğu, yapıcılığı, yaratıcılığı ve üreticiliği ilke edinmişti.

• Eğitimde fırsat eşitliğini hayata geçirdi.

• Kadın erkek ayırımını kaldırdı. “Kızların okuyanı cadı, erkeklerin okuyanı kadı olur” sözünü unutturdu.

• Bölgeler arası dengesizliğe son verdi.

 

Öğretim kadrosu güçlü ve zengindi…

 

Köy Enstitülerinin özverili ve donanımlı eğitim kadrosu değişik kaynaklardan geliyordu. Öğretmenler de öğrenciler gibi yılda 45 gün izin kullanıyordu. Kalan zamanlarında enstitüde işlerinin, görevlerinin başındaydı. 1946’ya dek Köy Enstitülerinde 620 öğretmen çalıştı. 

Beden eğitimi, halk oyunu eğitimi, müzik ve diğer sanat alanlarında eğitimci açığı usta öğreticilerle karşılanmıştı: Hasan Çakı Efe, Aşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Kasnak Efe, Mehmet Sadık Efe bunlar arasındaydı.

 

Köy Enstitüleri özgün sanat eğitimi kurumlarıydı…

 

Tonguç’un sanat eğitimi düşüncesi, ders saatlerini ve okulun sınırlarını aşarak yaşamın tüm alanlarına ulaşıyordu. Tonguç'a göre güzel sanatlar, öğrenciyi mutlu eder ve kişiliğini geliştirirdi. 

Bu nedenle her enstitüde -bugün bile okullarda bulunmayan- pek çok çalgı vardı. Müzik yeteneği olan öğrenciler Yüksek Köy Enstitüsü’ne gönderilerek ilerlemeleri sağlanıyordu...

Öğrenciler için gece uykusu dışında boş zaman yoktu... Okuma... Müzik... resim... Fotoğrafçılık... Motosiklet... Traktör... Bisiklet... At biniciliği... Halk oyunları... Spor... onları bekliyordu.

 

Köy Enstitüleri müzikti, türküydü...

 

Köy Enstitüleri halk kültürünün yüceltildiği eğitim kurumlarıydı. Enstitülerde derlenen sayısız yöresel türkü notalandı, ulusal ölçekte yaygınlaştı, repertuarlara girdi ve radyolarda çalınmaya başlandı.

 

Köy Enstitüleri edebiyattı…

 

Köy Enstitülerinden yetişen yazar ve şairler, Türk edebiyatında büyük bir kültür devrimini gerçekleştirdiler. 

Köyden yetişen, halkın içinden çıkan Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Dursun Akçam, Pakize Türkoğlu, Ümit Kaftancıoğlu, Osman Şahin, Ali Yüce gibi daha nice Köy Enstitülü yazar ve şair yoksul köylünün, emekçinin dertlerini, acılarını ve umutlarını edebiyata taşıdılar.

Bir araştırmaya göre, Köy Enstitüleri Türk edebiyatına 60’ın üzerinde yazar kazandırmıştır…

 

Köy Enstitüleri halk sağlığıydı…

 

Anadoluda sıtma ve verem hastalığı yaygın ölümlere yol açıyordu.

Yeni doğan her yüz çocuktan sekseni ölüyordu. Barınma, beslenme yöntemleri ilkel, yetersizdi.

Köy Enstitüleri aydın köy öğretmeni yanında, kapatılmasına dek 1599 Köy Sağlık Memuru ve Köy Ebesi yetiştirdi. Onlar binlerce köy çocuğu, köylünün sağlığa kavuşmasını sağladı.

Köy Enstitülerinin sağlık alanında getirdiği büyük yenilik “Bölge Dispanserleri” tasarısıdır. 

 

Köy Enstitüleri tiyatroydu…

 

Köy Enstitülerinde her sınıfın hafta ya da ay sonu sergilediği küçük piyesler öğrencilerin yeteneklerinin gelişme-sinde rol oynardı. Onlar bir süre sonra kendi oyunlarını yazacaktı. 

Tiyatro kültürünü geliştirdiler. Molière'den Sofokles’e Gogol’dan Shakespeare ‘e oyunlar sahneye koydular, izlediler. 

 

Köy Enstitüleri yaşam ve iş okuluydu…

 

Köy Enstitüleri’nde öğretme değil, öğrenme önemliydi.

Tonguç'a göre iş, “yaratıcı iş”tir ve insanın kişiliğini geliştirerek yücelmesini sağlardı. “Geniş anlamda iş eğitimi çağdaş eğitimdir. Ortaçağı kapayan güçtür.”

Özgür çalışma, özgür düşünme, her zorluğu aşarak gerçeğe ulaşmak öğrencinin kişisel çabası ile gerçekleşiyordu.

Konular gezi, gözlem, inceleme ve uygulama ile öğreniliyordu.

 

Köy Enstitüleri Aydınlanmadır, Akıl ve Bilimdir...

 

Köy Enstitüleri’nde sınıf kitaplıkları, geniş çaplı okul kitaplıkları vardı ve kitaplıklar kütüphane koluna seçilen öğrencilerce yönetilirdi.

Günlük çalışma çizelgesine göre öğrenciler sınıflarda özgür okuma yapardı. Okumalar ders dışı kitaplar üzerinde yoğunlaşırdı. Kitaplıklar arı kovanını andırırdı. Her öğrencinin yılda en az 20-25 kitap okuması istenirdi.

Hasan-Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olduğu aynı dönemde çevirttiği 500 dolayında dünyadan seçme klasikler en çok okunanlar arasındaydı. 

Öğrencilerin şiirleri, yazıları yayın kolunun çıkardığı duvar gazetesi, enstitü dergi ve gazetesinde yayınlanırdı. Hasanoğlan Köy Enstitüsünde “Köy Enstitüleri Dergisi” yayım kalitesiyle öne çıkmıştı.

 

Köy Enstitüleri sönmeyen ışıktır, Türkiye’nin geçmişindeki yarındır…

 

Köy Enstitüleri Türk eğitiminde bir çığır, unutulmayan bir aydınlanma devrimidir. Altı yıl süren kısa yaşamında çağdaş uygarlığın gerektirdiği eğitim konularına eğilmiş, iş içinde öğretim yöntemi ile yurt dışında da tanınmıştı. Binlerce köy, milyonlarca köy çocuğu okula, eğitmene, öğretmene kavuştu…

81. kuruluş yıldönümünü kutlarken, insanı özgürleştiren, yaşama sevinci veren, üretici, dayanışmacı, laik, demokratik ve karma eğitim kurumu olarak Köy Enstitülerinin, günümüzde ve gelecekte adı ne olursa olsun mutlaka çocuklarımız için yeniden eğitim cenneti olarak bu topraklarda boy göstereceğine yürekten inanıyoruz.  

Köy Enstitüleri yoksul halkın korkuyu yenmesi yolunda atılan en önemli adımdı. Köy Enstitüleri destanını yazan İsmail Hakkı Tonguç, dünya pedagogları arasında Asya Kıtası’nın en büyük eğitimcisi seçilmiştir.

Cumhuriyet eğitim devrimini yaratan Mustafa Kemal Atatürk, Mustafa Necati, Saffet Arıkan, İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Âli Yücel ve burada adlarını tek tek veremediğimiz Köy Enstitülü eğitim kahramanlarının anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLÜLER DERNEĞİ

MERKEZ YÖNETİM KURULU

Kısaca YKKED

“Bizler, Cumhuriyetimizin en önemli eğitim projesi olan Köy Enstitüsü çıkışlılarının, kurucularının, çalışanlarının yakınları olarak yan yana gelip.