CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINDA KÖY ENSTİTÜLERİ GERÇEĞİ - I –

 

                                                                       CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINDA KÖY ENSTİTÜLERİ GERÇEĞİ - I – 

                                                                                              Gökhan Bal Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Genel Başkanı

                                                                                                                      Avukat / Fizik Öğretmeni

                                                                                                                   This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

 “Kurtuluş Savaşı’nda kanlarını verenlerin hakları ödenecekti. Yeteneklilere, çalışanlara hakları verilecekti. İmparatorluk döneminde olduğu gibi ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar bulunmayacaktı. Cumhuriyet bu demekti. Devrim, en uygun koşulları bularak yeni insan tipleri yaratmak zorundaydı…” 

İsmail Hakkı Tonguç 

100 yaşına ulaşan Cumhuriyetimizin en önemli toplumsal dönüşüm hareketi olan Köy Enstitülerini anlayabilmek için kuruluş öncesinden kapatılışına kadar geçen tarihsel süreci çok yönlü ele alarak tartışmak gerekiyor. Çeyrek yüzyıla yaklaşan AKP iktidarının Cumhuriyet kurumlarını yıkıma uğratarak yarattığı yılgınlık ve umarsızlık ortamında, popüler kültürün yaydığı bilgi kirliliğinin önüne geçmek için de buna gereksinimimiz var… 

Köy Enstitülerini yaratan tarihsel koşulları ele alırken bazı duraklara uğramak gerekiyor… Bunlar sırasıyla, İkinci Meşrutiyetle başlayan ve Cumhuriyetin kuruluşuna uzanan Batılılaşma, aydınlanma, modernleşme girişimleri; tek parti yönetimindeki kuruluş yılları; İkinci Dünya Savaşının yarattığı uluslararası iklimde yaşanan değişim; İki partinin (CHP-DP) katıldığı 1946 seçimi sonrasında kurulan CHP hükümeti dönemi uygulamaları; 1950 DP iktidarıyla başlayan devrim yasalarını ortadan kaldırma girişimi ve 1954’te Köy Enstitülerini hukuken ortadan kaldırmasının günümüze yansımaları… 

1789 Fransız devriminin “Kardeşlik, Özgürlük ve Eşitlik” temelli aydınlanma ışığı Osmanlı topraklarına ilk anayasal monarşi olarak “Birinci Meşrutiyet” adıyla yansıdığında takvimler 1876 yılını gösteriyordu. Bu dönem 1878’te İkinci Abdülhamit’in Meclis-i Mebusan’ı kapatıp anayasayı rafa kaldırmasıyla bitecek ve 30 yıllık baskı dönemiyle ülke yeniden karanlığa gömülecekti.

 Dış ve iç koşulların dayatmasıyla 1908’de gerçekleştirilen İkinci Meşrutiyet’in ilanının ardından yapılan seçimleri İttihat ve Terakki Partisi kazanmış, Meclis-i Mebusan’ın açılmasıyla yeni bir döneme girilmişti. Fransız devriminin tüm insanlığa armağan ettiği kardeşlik, eşitlik ve özgürlük temalı aydınlanma hareketiyle gelişen kapitalist üretim ilişkilerinin kaçınılmaz olarak uluslaşmaya, ve Avrupa’da yeni ulus devletler yaratmaya yol açması, çok uluslu bir imparatorluk olarak Osmanlı’yı derinden etkiledi. Balkanlarda çok sayıda ulusçu ayaklanma sonucu ortaya çıkan yeni devletlere toprak kaybeden imparatorluk sınırlarında Türk ulusçuluğunun gelişip güçlenmesi de kaçınılmazdı… Bu yıllarda güçlü bir Türk ulusu yaratma düşüncesi ve eylemi İttihat ve Terakki dönemiyle yükselmeye başlamış, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başarıya ulaşmasıyla ilan edilen Cumhuriyet döneminde Türk Ulus Devletinin kurulması ila gerçeğe dönüşmüştür.

 Köy Enstitülerini yaratan koşulların daha iyi anlaşılabilmesini sağlayacağı için uluslaşma sürecine daha yakından bakmak yararlı olacaktır.

 İmparatorluğun, Balkanlardaki toprak kaybı ile başlayan yıllarda Anadolu’ya müslüman toplulukların büyük göçü, Birinci ve İkinci Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasındaki can kayıpları, 1915’te güvenlik gerekçesiyle Anadolu’da yaşayan Ortodoks Ermeni yurttaşlarımızın zorunlu göçle ülke topraklarından sürülmesi ve Cumhuriyet döneminde 1925 Lozan Mübadelesiyle resmileşen, Anadolulu Rumların Yunanistan’daki Müslüman Türklerle yer değiştirmesi sonucu Türkiye’de siyasi, ekonomik, kültürel yapı büyük oranda değişmiş; Türk Ulus devletinin oluşturulması, Cumhuriyetin kendini var etme ve sürdürülebilir kılması yeni bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.

 Osmanlı teslimiyeti ve Anadolu’nun Emperyalist işgaline karşı Sovyetlerin desteği ile kazanılan Kurtuluş savaşı sonrası, Cumhuriyetin kurucu iradesi, önüne mücadele edilmesi gereken iki ana hedef koymuştur. İlk görev, emperyalizme karşı tam bağımsızlığın sağlanması; ikincisi ise Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasının nedeni olarak gördüğü dinsel gericiliğin dayanağı olan saltanat ve hilafetin ortadan kaldırılarak laiklik temelinde yeni Türk ulusunun yaratılmasıdır. Cumhuriyetin kurucu iradesi Türk ulusunun bu iki temel üzerine yapılanmasını hedeflemiştir. 

Cumhuriyet, Türk ulus bilincinin yaygınlaştırılması ve eğitim sisteminin oluşturulması hedefini bu ilkeler üzerinden yapılandırmak amacındadır...

 Osmanlı döneminde Müslüman olmayan topluluklarda, Müslüman toplumuna göre oldukça ileri düzeyde bir eğitim sistemi vardı. Müslüman Türk toplumunda ise 19. yüzyıl başlarından itibaren Batılılaşma çabaları sonucu; Tanzimat Fermanıyla ve savaşlar için gereksinim duyulduğu için kentlerde kurulmaya başlanan Tıp, Mühendislik okulları yanında medrese eğitimi ile yürütülen bir yapı vardır. Yeni eğitim sistemi genç Cumhuriyeti çağdaş uygarlığa bağlayan en temel araç olmalı, Osmanlıdan gelen kötü gidişe son vererek, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşaklar yetiştirilmelidir… 

NEDEN KÖYLÜLÜK? NEDEN TOPRAK REFORMU?

 İzmir İktisat Kongresinde aldığı kararlarla kendine özgü ekonomik bir kalkınma modeli oluşturmaya çalışan Cumhuriyet’in kurucu iradesi, Sovyet modeli yerine kapitalist kalkınma yolunu seçmişti. Ancak Kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesinin önündeki en önemli engel olan toprak ağalığının tasfiyesi ve gerçek bir toprak reformuyla tarımda çağdaş ve ileri üretim teknolojisine geçiş girişimleri ciddi bir direnişle karşılaştı. Kurtuluş Savaşına maddi yardım ve destek sağlayan büyük toprak sahipleri yeni kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girerek etkili bir grup oluşturmuştu. Toprak ağalarının genç Cumhuriyet’ten kurtuluşun diyetini istemeleri göz önüne alındığında toprak reformu girişimlerinin sürekli kesintiye uğramasının nedenini anlamak zor olmayacaktır... 

Toprak Reformu neden gerekliydi? Neden genç Cumhuriyet’in çözmesi gereken sorunların en başında toprak ve köylülük sorunu geliyordu?

 Türk köylüsü Osmanlı’nın asker kaynağı olarak yüz yıllardır cepheden cepheye sürülmüş, üretimden kopartılıp yoksul bırakılmıştı. Oysa Anadolu’nun zanaatta ve toprakta çalışan nitelikli, üretken Gayrimüslim işgücünün yitirilmesi önemli bir sorun kaynağıydı. Bir de Türk toplumunda erkek nüfusun savaşlar nedeniyle azlığı, köylünün önemli bir bölümünün topraksız veya az topraklı oluşu tarımda sorunu ağırlaştıran bir etmendi. 

Cumhuriyet’in çözmesi gereken sorunların en büyüğü ise; Osmanlı’da kesim düzeni tasarrufunu elinde bulundurdukları toprakların Medeni Kanun ve 1929 eklemeleriyle mülkiyetlerinin toprak ağaları tarafından ele geçirilmesi, bu toprakları işleyenlerin kovulması ve ülkenin büyük kısmının miri toprak sisteminden kişi mülkiyetine aktarılması sonucunu doğuran yapılanmaydı… 

Farklı diller konuşan ve ayrı inançlara sahip olan topluluklardan oluşan İmparatorluğun yerine, Türk Ulus devleti yapılandırılmaya çalışılırken ortaya çıkan ağır sorunları aşmaya çalışmak kolay değildi. Cumhuriyeti kuran kadroların önündeki bir başka sorun da Türk dilinin, kültürünün Arap, Fars egemen kültürünün etkisinden kurtarılması, seküler ve dini eğitim ayrılığına son verilmesi, çağdaş Batı uygarlığının değerlerinden yararlanılması için yapılması gerekenlerdi… İlk olarak eğitim öğretim birliği yasasıyla ülkenin bütün eğitim kurumları tek bir bakanlığa, Milli Eğitim Bakanlığına bağlanarak iki başlılığa son verildi. Arap abecesi yerine latin harflerinin kabul edilmesiyle Türk dilinin özgürleşmesi yolunda önemli bir adım atıldı. 

Ancak yapılan olağanüstü işlere, alınan devrim niteliğindeki kararlara, eğitim ve kültürde atılan dev adımlara karşın henüz yoksul köylüye ulaşılamamış, ortaçağ karanlığını yaşayan topraksız veya az topraklı köylülüğün ne sağlık, ne de eğitim açısından uygar dünyanın ışığından yararlanması sağlananamıştı. Köy Enstitülerini yaratan koşullara işte bu noktadan bakmak gerekiyor. Köy Enstitüleri, uygarlığı köylere taşıyacak, köylülüğün politikanın nesnesi olmaktan çıkartıp öznesi yapacak kadroları yetiştirmeyi hedeflemişti. 

Toprakta büyük mülkiyeti elinde tutan beyler ve ağalar, CHP’nin tek parti iktidarında ipleri ele almaya çalışacak, ilerici devrimci yeniliklere karşı duracak, Cumhuriyetin her devrimci girişimine dirençle karşılık verecekti. Cumhuriyetin kurucu liderinin kaybı ile de devrimlerin hızı kesilecek, köylülüğün sosyal kurtuluş umutları yavaş yavaş tükenecektir....

 Köy Enstitülerinin amacı yalnızca köye ilkokul öğretmeni yetiştirmek, öğrenciye okuma-yazma yanında basit hesaplar öğretmek ve istiklal marşı söyleyerek bayrak çekmekle sınırlı olsaydı sorun olmayacaktı. Oysa Köy Enstitülü öğretmenin, köyün içten canlandırılmasına, köylünün kooperatiflerde örgütlenerek hakkını istemesine öncülük etmesi, Osmanlı’dan alınan mevcut idari yapıya aykırı, sorgulayan – eleştiren insan tipi yetiştirme çabası Köy Enstitüsü hareiketini gericiliğin hedefi haline getirecek, kapatılmalarına yol açacaktı.

 İsmet İnönü döneminde toprak reformu kamulaştırma ile birlikte değerlendirildi. Sorun çözmekten çok sorun yaratmaya yönelikti ve gerçekleşme şansı yoktu ve olmadı da. Ege’nin en büyük toprak ağalarından biri olan Adnan Menderes’in kamulaştırma komisyonu başkanı olduğu yerde toprak reformundan nasıl söz edilebilirdi? 

Köy Enstitüsü gerçeğini araştırırken ilk olarak toprak reformu üzerinde durmamızın nedeni, işin samimiyeti ile ilgilidir. CHP iktidarı, Köy Enstitüleriyle başlattığı toprak devriminin arkasını getiremedi, feodalizm kalıntılarının baskılarına boyun eğerek Köy Enstitülü öğretmeni gericiliğin karşısında savunmasız bıraktı. Sonuçlarını bugün yaşıyoruz…

 Köy Enstitüleri gerçeğiyle ilgili konuyu sürdüreceğiz.

 

Kısaca YKKED

“Bizler, Cumhuriyetimizin en önemli eğitim projesi olan Köy Enstitüsü çıkışlılarının, kurucularının, çalışanlarının yakınları olarak yan yana gelip.