ÇEDES Projesi Neyi Amaçlıyor?

ÇEDES Projesi Neyi Amaçlıyor?

 

 

 

ÇEDES; Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında 2021 yılında imzalanan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” protokolüdür. Bu protokole göre, “manevi danışman” olarak imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur'an kursu hocaları, MEB’na bağlı okullarındaki öğrencilere "değerler eğitimi" verecektir. Protokolün İzmir, Eskişehir ve Tekirdağ illerinde uygulamaya başlaması üzerine, laik eğitimden yana olan demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları uygulamaya basın açıklamalarının yanında mitingler düzenleyerek tepki göstermişlerdir.

Uygulamayı başlatan iktidarın tepkilere yanıtını henüz görmesek de iktidar yandaşı sendikalar, ÇEDES’in gönüllülük esasına dayandığını ve “özgürlükler kapsamında” değerlendirilmesi gerektiğini, ailelerin bunu istediğini, “bu etkinliklerin okullarda ve Diyanet personeli tarafından yapılmasının son derece normal olduğunu” iddia etmektedir. Anlaşılan odur ki, iktidar yandaşı sendikaların bu söylemi aynı zamanda AKP çevrelerinin görüşlerini yansıtıyor…

Açıklamalar gösteriyorki ÇEDES projesi; Milli Eğitim Bakanlığının bu alanda eğitimli ve donanımlı kadroları tarafından yürütülmeyecek… Peki kim olacak bu sözde manevi danışmanlar? Protokole göre imamlar, vaizler, din hizmetleri uzmanları ve Kur'an kursu hocaları…

Uygulama mekanları, uygulamanın içeriği, hangi konuların ne şekilde işleneceği, bu görevlilerin dahil olduğu kurumların çevre hassasiyeti konusunda bugüne kadar yeterli bilgiye sahip miyiz? Elbette hayır! Çünkü durumdaki belirsizlik iktidarın işine yarıyor. İktidar Anayasaya ve Milli Eğitim temel yasasına aykırı bu çarpık uygulamayı politik çıkarı yararına sorumsuzca kullanabilmek için ayrıntıları gizliyor…

Projenin arkasına gizlediği başka hangi amaç ve hedef güdülmektedir. Bunu da zamanla öğrenebileceğiz.

Eğitimin öznesi olan çocuklarımıza verilecek sözde “değerler eğitiminin” çocuk açısından bir özgürleştirme sağlayacağı, ailelerin de bunu istediği ileri sürülüyor. Bu sözümona özgürleştirme nasıl olacak? Bilen anlayan varsa beri gelsin… İktidar politikalarına en küçük itirazın, hak arama eyleminin, karşı görüş belirtmenin polis copuyla, biber gazıyla karşılandığı güzel ülkemizde hangi özgürleştirmeden söz ediliyor acaba?

Diyelim ki bazı aileler çocuklarına din elemanları tarafından eğitim verilmesi yönünde istekte bulundu… Biliyoruz ki tarikat militanı bazı aile “baba”ları, kız çocuklarını ya ayrı okullarda okutmaktan, ya da okula göndermemekten söz eder durur… İktidar da bunu fırsat bilip karma eğitimi tartışmaya açar… Oysa yürürlükteki Anayasaya ve Milli Eğitim temel yasasına aykırı olan bu istekler demokratik, laik bir hukuk devletinde tartışma konusu bile yapılamaz! Böyle bir tartışma en hafif deyimle farklı düşünce, inanç, din ve mezheplere bağlı yurttaşlar arasında ayrımcılığa, bölücülüğe, gerginliğe yol açar!

En azından 17 Mayıs 2023 genel seçim sonuçlarına bakın! Ülkenin yarısı siyasal İslamcı, dinci referansları olan siyasi bloğa oy verirken, öteki yarısı Cumhuriyetin kuruluş değerlerine bağlı, seküler, laik, demokratik bir sosyal hukuk devletinden yana oy kullanmış. Yani toplum tam ortadan ikiye ayrılmış… Bu gerçeği hiçe sayarak, toplumun yarısını yok sayarak atılacak hiçbir adım meşru olamaz… Ayrıca böyle bir politika akla ve mantığa sığdırılamaz…

*.        *          *

Eğitim, ulus devletlerin varlığını devam ettirmesi için kendi insanını yeniden yaratması sürecidir. Türkiye Cumhuriyeti de yeni Türk ulusunun yaratılmasında ilk adımı eğitim alanında atmış; 3 Mart 1924’te çıkardığı “Eğitim-Öğretim Birliği Yasası” ile eğitimde iki başlılığa son vererek bütün eğitim kurumlarını Milli Eğitim Bakanlığına bağlamıştır. Bu yasaya göre, eğitim alanında çalışan tüm okullar, enstitüler, kurumlar Milli Eğitim Bakanlığının koyduğu eğitim öğretim izlencesini uygulamak yükümlülüğündedir.

Görüyoruz ki tek adam rejimi de kendi ümmet devletinin insanını yaratmak amacıyla bir takım uygulamaları yürürlüğe koyma hevesindedir. Ancak bildikleri gibi eğitim sistemini karanlık ideolojilerine uygun bir düzenlemeyle değiştiremiyorlar… Ülkenin küçük bir dinci azgın grubu dışında kalan büyük çoğunluğu eğitimin din temelinde yeniden örgütlenmesine karşıdır… O zaman sistemi parça parça işlevsiz kılarak oluşturdukları çatlaklardan, ÇEDES gibi çarpık uygulamalarla sızma yolunu seçiyorlar… Önce Yatılı Bölge Okullarını (YİBO) yatılı imam hatip okullarına çevirdiler, sonra da kentlerdeki liseleri imam hatip lisesine dönüştürdüler… Belli ki bu adımlar yetersiz kaldı… Şimdi bütün okulları ÇEDES adı altında din eğitimi veren imam hatip okulu yapmaya çalışıyorlar…

ÇEDES henüz başlangıç halindedir ancak ucu açık bir uygulamadır. Bu eğitimi dinselleştirme operasyonunun nereye kadar uzanacağı, kamuoyundan alınacak tepkilere göre ayarlanacaktır. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre, tümüyle din eğitimi verilen İmam hatip okullarında bile öğrenciler dini değerlerden giderek uzaklaşmaktadır. Görüldüğü gibi din eğitimini yayınlaştırmak, aileleri ve öğrencileri buna zorlamak bir çözüm değil açmazdır…

Neden  açmazdır?

Çünkü, çocuğun yaşadığı gerçek dünya ile din adına öğretilenler örtüşmemektedir. Yine dini değerler olarak anlatılanlar; gerçek yaşamda karşılığı olmayan bazı ayetlerin ezberletilmesinden başka bir şey değildir.

Din bir vicdan işi olarak, kanıta gereksinim duymayan, mutlak itaat ve inanç isteyen değişmez, değiştirilemez hüküm ve kurallardan oluşan bir kurumdur. İnsanlık, tarih boyunca bilmediği, anlamadığı ‘şey’lere tapmıştır. Ama bir yandan da yaşadığı dünyadaki olgulara merakla, kuşkuyla yaklaşarak akılcı ve gerçekçi bir açıklama getirmeye çalışmıştır. Bu noktada da dinin bilimle tarihsel kavgası başlamıştır.

Din bilimin tam karşıtıdır. Din sorgulamadan kabullenmeye, biat etmeye, sadakat ve inanca dayalıdır. Oysa bilim kuşkucudur, sorgular, kanıtlar ileri sürer. Merak ve kuşku bilimin motoru, dinin karşıtıdır. Kısacası hümanizmin, bilimin sorulara henüz yanıt bulamadığı, bittiği yerde din başlar… Dinin kanıta, gerçekliğe gereksinimi yoktur… Allahın ipine tutunup, Kur’an-ı Kerime sarılmak yeterlidir…

*.        *          *

Tek adam rejimi 21 yıldır, toplam 9 bakan değiştirerek yönetmeye çalıştığı Milli Eğitim Bakanlığını bu karanlık zihniyetle tam bir sorunlar yumağına çevirmiştir. ÇEDES adı altında uygulamaya çalıştığı dincileştirme politikası da sorunları ağırlaştırmaktan başka işe yaramayacaktır. Uygulanan bu çarpık projeyle; dünyaya kapanık, edilgen, özgürce düşünmekten uzak,  sorgulamadan, eleştirmeden biat eden bir kuşak yaratılmak hedefleniyor…

İsteniyor ki, çocuklarımız, gençlerimiz insanlığın, uluslararası toplumun yarattığı ortak kültürel değerlerden uzak kalsın, bilimin yarattığı zengin olanakları değerlendirmesin, karanlığın içinde kör bir ezberde sıkışsın! Gelecek kuşaklara bu kötülüğü yapanlar iktidar ömürlerini üç gün daha uzatırken, ülkenin geleceğinin kararması umurlarında değildir…

*.        *          *

O halde yapılaması gereken nedir ve biz neyi önermeliyiz?

Yaşamda karşılığı olmayan yapay değerler üzerinden bir eğitim yapılamaz. ÇEDES protokolüne göre eğitim verecek imam, vaiz, din uzmanı, kurs hocası gibi kişiler, gerçek yaşamda hiçbir üretici çalışma içinde değildir. Bu kişiler yalnızca bazı bilgilerin ezberlenmesinin yeterli olacağı sıradan ve basit bir eğitim almış, eğitimci değil aktarıcıdır. Böyle düşük profilli, donanımsız kişilerin “Manevi Danışman” kimliğiyle değerler eğitimi vermeye kalkışması son derece yararsızdır, zaman kaybıdır…

Yaşadığımız dünyada bir ulusun çocuklarını üretmeden sadece kuru bilgi ile donatması kabul edilemez. Bizce sorunun çözümü, çocuklarımızın günlük yaşamda gerçek bir iş içinde işle birlikte eğitim alması ve böylelikle kendisini yeniden yaratırken yetkinleşmesidir.

Eğitim, bilimsel, laik, demokratik, karma, üretici ve parasız olmalıdır.

Başkaca bir kurtuluş yolumuz yoktur.

Yapılaması gereken nedir ve biz neyi önermeliyiz, bir sonraki yazımızın konusu olacaktır…

 

 

Kısaca YKKED

“Bizler, Cumhuriyetimizin en önemli eğitim projesi olan Köy Enstitüsü çıkışlılarının, kurucularının, çalışanlarının yakınları olarak yan yana gelip.